Fransızca kökenli medya sözcüğü; dilimizde kitle iletişim araçlarını temsil etmektedir. Çoğulluk ifade eden bu sözcük, medyum kelimesinden türemiştir. Medyum (Medium), İngilizce’de orta anlamına gelmektedir. İki şeyin ortasında olma, aracı olma anlamlarında kullanılan ‘’medium’’ sözcüğü, iletişim bilimlerinde iletiyi taşıyan tekil öğedir. Yani medyum aracıdır, medya ise araçlardır.
Bir İletişim Ortamı Olarak Geleneksel Medya Kaynak ve alıcı arasında gerçekleşen iletişim sürecinde, kitlelerle iletişimi sağlayan radyo, televizyon, gazete ve dergiler gibi basın yayın organlarının tümünü kapsayan ortak ad, kitle iletişim araçları, basın yayın anlamına gelen medyanın gücü geçtiğimiz yüzyıldan beri tartışılmaktadır. Teknolojik gelişmelerin erken dönemlerinde şok edici bir etkiye sahip olan medya, günümüz dünyasında ‘’gücü azaldı mı, yoksa insanlar medya karşısında daha bilinçli ve güçlü konuma mı geldiler?’’ tartışmasının odağındadır. Geçen yüzyılın ilk yarısında herkes medyanın gücü konusunda hemfikirdi ve bu gücün riskleri ve bu riskler karşısında alınması gereken önlemler tartışılıyordu. 1930’lu yıllarda ifade edilen bu görüşler, 50’li yıllarda Amerika’da evlere giren televizyon sayılarındaki artışlar nedeniyle iyice güçlenmiş ve 60’lı yıllara kadar karşı bir itiraz olmaksızın sürüp gelmiştir. Medyanın güçlü bir etkisi olduğunu söyleyen kuramcılar, genellikle şu varsayımlardan hareket ediyorlardı (De Boer & Brennecke, 1998, s. 17).
- Kitle iletişim araçları herkese ulaşmaktadır.
- Etkileme süreci tek yönlüdür: “Gönderici”den “Alıcı”ya doğru işlemektedir.
- Mesajın içeriği ile alıcı üzerindeki etkisi arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır.
- Alıcı, tüm mesajları almaya muktedir bir yapıdadır.
- Alıcı, mesajın içeriğini pasif ve eleştirmeksizin almaktadır.
- İnsanlar, çoğu zaman kötü olan medya etkisinden şüphe duymamaktadırlar.
- Gönderici ile alıcı arasında herhangi bir filtre bulunmamaktadır.
- “Kitle”, medyanın etkisine elitten daha fazla açıktır.
Altmışlı yıllardan sonra da güçlü medya tezine verilen destek devam etmişse de, yukarıda sözü edilen varsayımlar konusunda şüphe uyandıran yeni kuramlar ve bulgular ortaya çıkmıştır. Bu konuda öncü çalışmalardan sayılan “filtre kuramı” Klapper tarafından ifade edilmiştir. Ona göre, güçlü medya kuramcılarının söylediği gibi insanlar üzerindeki medya etkisi doğrudan değil, dolaylıdır. Göndericinin ilettiği mesaj bir takım aracı faktörler tarafından alıcıya ulaştırılmaktadır. Bu aracı faktörler, bir anlamda filtre görevi görmekte ve alıcıya giden iletiler bir süzgeçten geçerek ulaşmaktadır. Bu bağlamda Klapper, 6 tane aracı faktörden bahsetmektedir (De Boer & Brennecke, 1998, s. 37-39):
- Seçici izleme;
- Seçici algılama ve akılda tutma;
- Gruplama ve grup normlarına vurma;
- Bir mesajın içeriğinin kişiler arasında dağılımı;
- Kanaat önderleri;
- Medyanın ticari karakteri.
Yani Klapper’a göre iletişim sürecindeki alıcı, medyalardan gelişigüzel etkilenmez. Hangi medyadan nasıl etkileneceğine kendi karar verir. Alıcıları pasifize edilmiş bir konumda gösteren ‘’güçlü medya kuramcıları’’nın aksine ‘’sınırlı medya etkisi’’ kuramcıları, aktif bir alıcı profilinden hareket ederler. Kaynağın Filtresi: Eşik Bekçisi Kaynak, mesajı oluşturan ve içeriğini belirleyen kişi(ler)dir. Mesajı oluşturan kişi, örgüt ya da gruptur. Dolayısıyla kaynak, mesaj üretimine katkı sağlayan kişi ya da grubu kapsayabilir. Kitle iletişiminde kaynak, mesajı oluşturan ve bir kanal ile hedef kitleye ulaştıran birim olarak tanımlanabilir. Bu, çoğu kez bir tek bireyden oluşmaz; bazen bir grup, bazen bir örgüt, bazen de bir kurum veya kuruluş olabilir (Tutar & Yılmaz, 2003, s. 259). Doğum ve gelişim sürecinden beri, sermaye sahiplerinin ellerinde holdingleşen kitle iletişim araçları (medya), bir kamu hizmeti olarak bilgilendirme işlevi yerine, sahip olduğu gücünü aldığı siyasal ve ekonomik çıkarlara hizmet etmektedir görüşü günümüz kuramcılarınca benimsenmektedir. Medya etiği ise bu sebepten ötürü profesyonellerin sığınağı haline gelmiştir. Kurt Lewin tarafından ilk kez öne sürülen, D.M.White tarafından geliştirilen ‘’Eşik Bekçiliği’’, bu konu hakkında akıl yürütebilmemiz için bilinmesi önem taşıyan bir kavramdır. “Medya kurumlarında haber üretim sürecinde neyin haber olacağına ya da olmayacağına karar vermede, eşik bekçisi kavramsallaştırması önemlidir. Eşik bekçileri, haber üretim sürecinin ilk aşamasında karar alan insanlardır. Haber kanalının eşiğinde yer alan bu insanlar, eşiği aşacak ve kanal aracılığıyla izleyiciye ulaşacak olan kendilerine haber olmak üzere gelen olayların seçimini yaparlar. Hangi olayın hangi sırada ve ne süreyle haber olacağına karar verirler. Eşik bekçileri genellikle haber editörleridir. Bu insanlar öncelikle, çalıştıkları kurumların gündemini belirlerler ve böylece toplumun gündeminin belirlenmesine katkıda bulunurlar” (Yaylagül, 2008, s. 72-73).
Eşik Bekçiliği modeli, iletinin oluşturulma sürecinde profesyonellere büyük bir önem yükler. Haber editörleri; bağlı oldukları kurumun, hangi iletileri gönderip hangilerini göndermeyeceğine karar veren filtre görevini görmektedirler. Yani ileti oluşturma sürecinde bir seçim vardır. Bu seçim, editörün önüne akan bütün haberlerin alıcıya aktarılmasının birçok nedenden dolayı olanaksız oluşundan kaynaklanır. Tabii ki de eşik bekçileri, bağlı bulundukları kurumun politik ve ekonomik duruşundan bağımsız karar veremezler. Eşik bekçileri öncelikle çalıştıkları kurumların gündemini belirlerler ve böylece toplumun gündeminin belirlenmesine katkıda bulunurlar. Erdoğan ve Alemdar’a göre (akt. Aslan, 2002: 139), medyada eşik bekçilerinin gündem belirlemede oynadığı roller şu şekildedir: Eşik bekçileri haber içeriği taşıyan enformasyonlarla ilgili karar verirken izleyicileri düşünmezler,
Haber servisleri yazı işleri sorumlularını etkiler,
Dış haberlerde, siyasal haberlerde, ayrıca dramatik etki yaratacak sansasyonel ve magazin içerikli haberlerde eşik bekçileri aynı konular üzerinde durur, aynı haberleri verirler, bu çerçevede birinin verip ötekinin vermediği haber yoktur,
İzler kitleye ulaşan haberlerin kaynağının çoğu resmidir; bunların bir kısmını muhabir kendi girişimleriyle (demeç, araştırma, mülakat), bir kısmını düzenlenen verili ortamdan (basın toplantısı, konferans, panel), bir kısmını kaynağın sağladığı verilerden (basın bildirisi, kaynağın belirli alanda yaptırdığı raporlar, araştırmalar vb.) ve bir kısmını da yarı resmi kaynaklardan (gizli, hükümet dışı örgütler ve kurumlardan) ya da radyo, televizyon, gazete, dergi ve benzerinden elde eder.
Katz ve Berelson (akt. Alemdar ve Erdoğan, 1998: 63) eşik bekçisi ve kanaat önderlerinin birbirlerinden farklı kavramlar olduklarını belirtmişlerdir. Eşik Bekçileri, kitle iletişiminde gönderici araçtan önce; kanaat önderleri alıcı araçtan sonra yer alır. Her ikisi de etkinin sağlanmasında hem seçici hem de yorumcu rolünü oynarlarken ikisi arasındaki fark iletişim sürecinde tuttukları yerde, dolayısıyla sahip oldukları farklı güçte ortaya çıkar (Tekinalp ve Uzun, 2013: 95).
Değişen Tanımlar ve Görevler Çağı
Burns’a göre (2003) yeni iletişim ortamındaki haber mecraları eşik bekçiliği (gatekeeping) kavramından ziyade eşik gözcülüğü (gatewatching) kavramıyla karşılanmaya daha uygundur. Eşik gözcüleri ulaşılabilir kaynaklardan nihai haberi derleyerek basmak, yayınlamak yerine, esasen kaynakları göstererek haberlerin kamusal hale gelmesini sağlamaktadır. Böylelikle profesyonel gazetecilerin hikâyelerini bitirmelerini ya da eşik bekçilerinin kendi değerlendirmelerini tamamlarını beklemeden, internette herhangi bir yerde bulunan kaynağa ait enformasyonun aktarılmasıyla haber bildirme hızı artmaktadır. Bu da haber toplama sürecinin daha şeffaf hale gelmesini sağlamaktadır. Her ne kadar profesyonel haber toplayıcılarının kişisel önyargıları kendi haberlerinde etkili olmaya devam etse de okuyucuların haber kaynaklarına müracaat etmeleri bu etkide bir azalmaya neden olmaktadır. Daha önemlisi eşik gözcülerinin profesyonel gazetecilik becerilerine sahip olması gerekmemektedir. Eşik gözcülüğü habercilik becerilerinden ziyade genel çevrimiçi arama becerilerine dayanmaktadır (Burns, 2003:39-40).
Burns’ün tanımı çerçevesinde; farklı haber sitelerinden haber derleyen haber siteleri, kişisel bloglar, blog toplulukları, arama motorları gibi sanal platformlar, eşik gözcülüğü görevini yerine getirmektedir. Yine bu tanıma göre, Instagram, Facebook, YouTube gibi sosyal platformlar üzerinden haber ilgisi çerçevesinde paylaşım yapan insanlar da birer eşik gözcüsü görevi görmektedirler. Yeni iletişim teknolojileri sıradan insanlara bu fırsatı sunsa da, bu insanların bilginin doğruluğuna/gerçekliğine/hakikatına yaptığı katkı bir tartışma konusudur…